17 Şubat 2017 Cuma

Benliğimden küçük küçük size





    Morning on the Upper East Side!!
Evet uzun bir süredir yoktum farkındayım, ama siz farkında mıydınız bundan bir haberim. Bütün bloggerlar kabuklarına çekildiğine göre zaman benim zamanım diyerekten, odamın perdesini araladım ve güneşin içeri girmesine izin verdim. Kokulu güzel bir mum yakıp bilgisayarımın kapanığını açtım. Şubat ayının ortalarında hangi güneşten hayır beklediğimi ben bile bilmiyorum doğrusu..

   "Düşünüyorumda.. anlatacak çok şey mi birikti veya anlatacak yüzümüz kaldı mı diye. Bunun yanıtını ben tek başıma alamadım, belki siz bunun yanıtını alabilirsiniz diye umuyorum, hem bu arada bana da söylemiş olursunuz.
   Son yazımı Ocak ayında yazmışım. Ocaktan bu yana çok şeyler değişti mi, net olarak söylemeliyim ki HAYIR."

   Diye not almışım en son, taslaklar arasında kalmış bu yazımda. Biliyor musun blog aslın da o kadar fazla şey değişti ki... O kadar çok zaman geçti ki bir şeyler yazmayalı, anlatmayalı ve paylaşmayalı. Hani her şey biran da çok hızlı gelişir, dallanıp budaklanır ve sen hala anlamamış bir halde, çok bilindik gelen o köşede olayları sindirmeye çalışır haldesindir, o bütün olan bitenleri 3. gözlemci olarak izlersin ya o bilindik köşeme çökmüş bir halde tam öyleyim o halin içindeyim. Hadi ama bunu bir tek ben yaşamış olamam. Nedense çok eminim sizin de çoğu zaman bu durumun içine düşüp, aniden gelen bu duygu sürüsünün bize çok fazla gelip sindirmeye vakit bulamadığınıza o kadar eminim ki, ben hala o yığının altındayım. Mesela en basitinden; okulumun son yılı bile değil tam olarak son dönemindeyim, sanmıyorum o ortalama ile mümkünatı yok ben mezun olamam, hangi ara bu kadar hızlanıp geçip gitti bütün bu olan biten? 4-5 ay içinde mezun olacağım ve bütün hayatım yeniden bütünüyle değişip şekillenecek. 'Hazır' veya 'değilim' cevabını bulamıyorum kendi içimde. Bir de artık şu klasik şey gelip çattı; gaylerin askerlik sorunsalı da tamamen kapıya dayanmış oldu, aslında bununla ilgili en ufak problemim yoktu. Elbette her sağlıklı normal erkek gibi bende askere gitmek istiyordum, taki siyaset yapan bireylerin saçmalamaları yüzünden şehit olan genç çocukları gördüğümden beri askerlik ölüme gitmekten farksız kalıyor benim gözümde üzgünüm :/
  
   Sanırım bunun güncellemesini de yapmam gerekiyor sizlere die düşünüyorum, son yazımdan bu yana (yani son bir yılda) 4 kişi ile buluştum, yani tanımak ve de tanışmak istedim ama onlar daha çok beni yataklarının üzerinde çıplak olarak tanımayı düşündükleri için elleri şeylerinde geri döndüler Allah'ın pis zavallı sapıkları. Bir insanın sadece tek derdi nasıl zevk almak olabiliyor? Hem de başkaları üzerinden, başkalarını kullanarak. Hiç bir zaman anlayamayacağım, yani ön yargı olarak söylemedim bunu, uzun bir süre daha anlayamacağım türünde söyledim. Ama sanırım onu eklemem gerek onlardan sadece biri tüm diğer insanlardan farklıydı, tamamen.. Sanırım bunları daha sonra uzun uzun anlatsam daha iyi olacak diye düşünüyorum. 

   Kendimi tanımaya ve kendimle sanki bir arkadaşmışım gibi vakit geçirmeye bir adım daha yaklaştım sanırım. Zaman içinde bunun daha iyi anlayıp daha sonralar kavrayacağım sanırım. Kendimi ilk önce deli gibi kaybedip, daha sonra ara sokaklarda tek tek parçalarımı ve kopyalarımı buldum bu dönemde.  Onları adım adım takip edip tek tek nazikçe elime alıp geniş ağızlı oldukça da büyük olan kesemin içine attım. Onlar orada harmanlana dursun, gereği geldikçe birleşsinler, gereği geldikçe birbirlerinden ayrılıp kesemin en uç noktalarında dursunlar hiç fark etmez onlar benliğimin parçaları.
  
    Garip bir şekilde kitapta okuyamıyorum, aslında sanırım garip olan kısımı bu değil garip olan kısımı; kitaplarla aram gayet çok iyi her okul çıkışı alışveriş merkezine girip bir veya iki kitap satın almak ama aralıksız, işin daha da garip kısımı satın almayınca kötü hissediyorum :o aldığım kitapları da asla okumuyorum (okuyamıyorum). Sanırım tam da bu kısımda ap açık bir şekil de sorunlu olduğumu gün yüzüne vuruyorum. Aslına bakılırsa bir nevi bağlanma sorunu yaşıyorum, kitaba başlayıp yanından ayırmama olayını, kendimi kitabı bitirmeye deli gibi koşullayıp zorluyorum ve sanırım en can alıcı kısım burası diye düşünüyorum karakterlerle kendimi deli bir şekil de özleştirmem de ayrıca beni yıpratıp üzdüğü için kitapları okumak için elime aldığımda 3 keze düşünmek durumunda kalıyorum. Kendimi özleştirdiğim karakter üzülünce kendimi depresyona sokup ağlama krizlerine mi sokmuyorum, o mutlu olunca çiçekçiden çiçekler mi satın almıyorum daha neler neler.. Ben hangi ara bu duruma geldim siz yemin ediyorum hiç bir fikirim yok ben ki insanlarınkinden çok kitapların samimiyetine inanırdım. Onlarla uyuya kalırdım yatağımın içinde, sabah uyandığımda baş ucumda olurdu 3-4 tane kitap.. Burada kesinlikle kitap okumanın kötü olduğunu değil aksine güzel bişi olduğunu dile getirmeye çalışmam lazım. Nil karaibrahimgil'in dediği gibi ''Her gün oku. Her şeyi oku. Ağaç olmak nasıldır, Van Gogh olmak nasıldır, İkinci Dünya Savaşı’na katılmış olmak nasıldır? Öğren. Bir gün hepsi, bir yapboz gibi, birleşip sana inanılmaz gerçekleri gösterecek.'' Kesinlikle öyle, kitap okumak sanki nasıl bir şey bana göre biliyor musunuz, yan yana dizilmiş bir sürü ev var ve siz de elinde tabure ile gezen yazamaz çocukların tekisiniz. Yeni bir kitaba başladığınızda ise taburenizi yeni bir evin penceresinin hemen altına koyup tabureye çıkıp o evin/kitabın içindekileri bütün olup biteni izlemek gibi...   

   Ocak, inanabiliyor musunuz son yazı yazmamın ardından boca bir yıl ve üstelik bir ay geçmiş. Ama tabi taslak olarak karalayıp karalayıp durduğum bir kaç yarım yarım yazılar var, tamamlayıp tamamlamamakta kararsızım, onları da saymazsak geriye hiç bir şey yapmadığım açığa çıkacak. Ne mi yaptım, bol bol gezdim, yeni cafeler yeni insanlar yeni alışkanlıklar edindim. Cebimde beş lira kalmayana kadar geze geze alışveriş yapa yapa deli gibi harcadım (yarınları düşünmeden). Çok pervasız davrandım o yönden. Asla pişman değilim, yanlış, utanılacak veya içime sinmeyen hiç bir şey yapmadım. Ne yaptıysam ciddi anlamda kendim için yaptım, kendi rahatlığım ve refahım için yaptım. Evet alkol kullanmayı hiç sevmiyorum tadı bana ne yazık ki hiç cazip gelmiyor, içmesem aradığım yokluğunu çektiğim bir şey değil, bu yıl hiç olmadığı kadar içtim. Kontrolleri biran olsun elimden bırakmak ve hani filmlerdeki gibi kendimden geçmeye çalıştım ama ne yazık ki başarısız oldum. Alkol o kadar da güzel değil arkadaşlar diye bir dip not bırakmak istiyorum tam da buraya bakalım bir yıl sonra alkolik olup buraya neler yazacağım :p  Bu yazım biraz daha son düşüncelerim ve durum güncellemesi gibi oldu. Aslına bakarsanız hiç içime sinmeyen bir yazı oldu ama bunu yazmaya beni aldığım bir mail teşvik edip şevklendirdi ismini paylaşmama kızar mı pek bir fikrim yok ama sevgili Yaren beni şevklendirip motive ettik ha bir de artık bit yaşam belirtisi vermem gerektiğini düşündüm.
 
    Zamanım yok demek ciddi bir yalan hem de en ağırlarından. Uğraşmam gereken değil de, hobi olarak uğraştığım şeyleri erteleye ertele öyle bir yığın oluşturdum ki kendime artık altından kalkamayacak bir seviyeye ulaştığım için tüm bu kaçışlarım, tüm bu çırpınışlarım.  Zaman ayıramadığım ve zaman yaratamadığım için kaçan bir sürü fırsatıma da yazık oldu. Sırf biraz daha mutlu ve huzurlu olabilmek için bunlar. Yoksa zaten hepimiz aynı doğan güneşin altındaki sabahlara uyanıp, aynı gecelere umutlarla yatıyoruz.